Wednesday, 26 January 2011
28 OCAK’TA, SOKAKTAYIZ! DİRENECEĞİZ!
Kıbrıs kuzeyinde birden fazla krizi uzun zamandır bir arada yaşamaktayız ve gün geçtikçe tümü de birbirini tetikleyerek daha da büyümekteler…
Çarpık yapılaşma, daha fazla maddi çıkar ve benzeri nedenlerle özellikle inşaat sektörünün yarattığı tahribat bugün Kıbrıs’ın kuzeyini ciddi bir ekolojik krizin içine sokmuştur. Çarpık yapılaşma yanında, kitle turizm yapma dayatması, gerekli gereksiz hiçbir ÇED raporu hazırlanmaksızın yapılan yollar ve hızla büyüyen, büyütülen nüfusun yol açtığı sorunlar basit bir yağmur yağmasını bile artık çevre felaketine dönüştürebilmekte… Bu ekolojik kriz daha büyük doğa felaketlerinin kapısını çalmaktadır…
Militarizmin, onun dayattı militarist uygulamaların sorun yarattığı bilinen bir gerçekken bugün bu uygulamaların çoğu kangrenleşmiş ve çeşitli daha büyük sorunlara neden olmaktadır. Başta zorunlu askerlik sorunu birçok genç için artık her zamankinden daha büyük sorundur… Geçmişte de olduğu gibi beyin göçünü tetikleyen en önemli faktördür. Bunun karşısında vicdani reddin tanınmaması gibi hak ve özgürlük ihlalleri de gittikçe daha büyük mağduriyetler yaratmaktadır. Gerek şehrin planlanması gerekse kimi verimli alanların kullanılamamasının en büyük sebebi olarak özellikle yerleşim yerlerindeki askeri birliklerdir… Kıbrıs sorununda atılabilecek kimi güven artırıcı önlemlerin önündeki en büyü engel yine militarist mentalitedir… Militarizm yarattığı bu sorunlar, diğer sosyo-ekonomik sorunlarla birleşerek krizlerden kriz beğen koşulları yaratmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde bir yerlere gelememiş olmak şimdi içinden geçmekte olduğumuz krizin de faturasının öncelikle kadınlara çıkması ama buna direnecek ya da bunu deşifre edecek bir yapılanmadan uzak olunması nedeniyle de “görünemeyen kriz” olarak önümüzde durmaktadır. Bir önceki süreçte yeni sosyal güven(siz)lik yasasında kadınların yıpranma haklarının budanmış olması, şimdi de emeklilik yaşlarında yapılmaya çalışacak olan değişiklerde kadının mağduriyeti daha fazla artacak… Genel nüfus içinde yüzde elliye varan orana sahip kadınların gerek temsiliyet alanında gerekse sosyo-ekonomik alanda yaşadığı mağduriyetler daha derin krizleri tetiklemeye devam ediyor…
Tüm bunların yanında sosyo-ekonomik krizlerimiz de derinleşerek sürmektedir. 74 sonrası yaratılan ganimet düzeni özellikle son 20 yıldır çok ciddi krizdedir. Her defasında suni önlemlerle biraz daha itelenerek statüko ayakta kalmakta ama kısa süreli suni önlemlerin sonuna gelince bir öncekinden daha büyük bir krizle karşı karşı kaldığımızı hemen anlamaktayız… 98’de deniz bittiğinde, gelen pakete var gücümüzle karşı çıkarken, o gün koltukta oturanlar da oturdukları yerin sıcaklığından var güçleri ile statükoyu savunmak istediler… Krizin yarattığı tepkiler 2004 yılına kadar bizi getirdi ve birçok kişinin kabul ettiği “yeni” bir süreci tetikledi. Ancak bu statüko değişikliği değildi, mevcut sisteme yeni suni bir kalp masajıydı. Bu sürecin 3-5 yıl sürdüğü ve yeni sıcak koltuklar yarattığı için, kriz ortamı yeninden ortaya çıktığında yine koltuklarda oturanlar oranın sıcaklığı ile statükoyu savunur pozisyona girdiler, bu bazı değişiklikleri önleyemedi ama bu değişiklik, sürecin “yenilenmesini” sağlayamadı…
Girdiğimiz ekonomik krizin çift ayağı vardır, biri dünya ekonomik krizi, diğeri TC’nin dayattığı yaptırımlar…
Geçen dönemde kimi yeni sol yazarlar bizim kapalı bir ekonomi olduğumuzu ve tanınmamış bir devlet olduğumuzu söyleyip, krizden etkilenmeyeceğimizi iddia etmişti ama tıpkı Erdoğan’ın ‘kriz bizi teğet geçti’ iddiasının yanlışlığı gibi kriz Kıbrıs’ı da kriz teğet geçmedi. Bunun sonuçlarını yaşamaktayız...
Bunun yanında 200 bin kişiyi kapsayan bir bütçe planlaması ile 500 bin kişin kamusal sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Birçok kamusal hizmet bu nedenlerle çökmüştür. Bu fırsat bilen bazı kesimler hizmetlerin özelleştirilerek yağmalanması için akbabalar gibi tepemizde dolanmaktadır. Kamunun reform istediği gerçeği dururken eski yapı ile daha da katmerleşen sorunları çözmeye çalışmanın başarısız olacağını herkes biliyor ama kamu kaynaklarının yağmalanması, rant elde edilmesi seçeneği dururken gerekli reformu yapmayı da kimse istemiyor…
Sosyo-ekonomik alanda yaşanan krizlerden çıkış yolu olarak sunulan daha fazla neo-liberal politika ve daha fazla Türkiyelileştirme dayatması gelinen aşamada birçok çalışanı sokağa itmiştir.
Birçok kesim son krizin sorumlusunu doğru bir şekilde Ankara’nın dayattığı ekonomik paketler olarak görmektedir…
Ancak buna rağmen krizin statükonun kendisinden kaynaklandığı, yapısal bir kriz ile karşı karşı olduğumuzu bazı çevreler ısrarla saklamaya ve bugünkü hükümeti devirerek sorunu çözebileceğimiz izlenimi yaratmaya çalışmaktadır…
YKP, 74’te yağmanın ve ganimetin paylaşılması üzerine kurulan bu düzenin artık sürdürülemez olduğunun altını çizer. Bu nedenle mücadele koltuk kavgası değil, statükonun ortadan kaldırılması için olmalıdır. Bunun da en önemli ayağı Kıbrıs sorununun çözümü için mücadeledir…
Ankara’nın dayattığı paketlere, onun memurlarının yönetmesine ve gönderdiği paralara ihtiyacımız yoktur, Kıbrıslıların kendi kendilerini yönetecek güçleri vardır. Bu nedenle YKP “talimatla yönetilmeye hayır, bu memleket bizim, biz yöneteceğiz” diyen bir yerden bu mücadelenin yükseltilmesi gerektiğinin altını çizer…
Mücadelenin sokakta kazanılacağını vurgulayan YKP’nin yeri elbette 28 Ocak’ta sokakta olacakların yanıdır…
Bu nedenle YKP tüm üye, sempatizan ve parti dostlarını 28 Ocak, Cuma saat 10’da YKP Genel Merkezi önünde buluşmaya ve sendikaların kortejine katılmak üzerine eski Peyak önüne yürümeye davet eder…
YKP, tüm Kıbrıslıları geleceklerine, ülkelerine sahip çıkmak için saat 11:30’da İnönü Meydanında olmaya çağırır…
Yeni Kıbrıs Partisi
Basın Bürosu
26 Ocak 2011
http://www.ykp.org.cy
Labels:
class struggle,
General Strike,
socialism,
solidarity,
ykp
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment