Thursday 11 February 2010

Seçimlere doğru YKP ne yapacak?!

10 Şubat, Çarşamba günü basın toplantısında okunan metnin tamamı:

* * *


Seçimlere doğru YKP ne yapacak?!

Bu sene içinde biri Nisan’da, biri de Haziran’a iki “seçim” yaşacağız.

Bugünlerde, özellikle Nisan’daki seçim üzerinde sözde iki iddialı aday arasında seçim yapılması için herkes gerekçe üzerine gerekçe üretmektedir… Birileri Talat düşmanlığı üzerinden Eroğluculuk oynamakta, diğer taraf ise Eroğlu düşmanlığı üzerinden Talatçılık oynamaktadır.

*

YKP Yürütme Kurulu, böylesi bir ortam içinde 6-7 Şubat tarihlerinde Parti Meclisi, İlçe Yönetim Kurulu ve Gençlik örgütü üyeleriyle Boğaz Otel’de düzenlediği bir dizi toplantı ile süreci değerlendirdi.

YKP Yürütme Kurulu, daha önce programında da yer alan, 7 Kasım 2009 tarihinde gerçekleşen 10. Kurultayda kabul edilen kararda da yer alan pozisyonu korumayı sürdürmektedir;

“YKP, Kıbrıs’taki mevcut durum sürdüğü sürece, seçime seçim deme koşulları oluşuncaya kadar parlamentarizmi ve onun süreçlerini bir siyasal kampanya düzenleme ve eylem aracı olarak somut koşulların değerlendirmesi sonucunda belirleyeceği metotlarla kullanmaya devam edecektir.”

Bu nedenle YKP Yürütme Kurulu, somut koşulları somut tahlilini yapmak için tüm üye, sempatizan ve parti dostları ile seçimlerde alacağı tavrı belirlemek için bir dizi çalışma yapmaya karar verir…

Bu çerçevede 15 Şubat, Pazartesi günü saat 19’da Girne’de Dome Otel’de; 17 Şubat, Çarşamba günü saat 19’da Lefkoşa’da YKP Genel Merkezinde, 18 Şubat, Perşembe günü saat 19’da Mağusa’da YKP Mağusa İlçe Lokalinde yapılacak toplantılar sonucu oluşacak görüş 2 Mart tarihinde toplanacak Parti Meclisinde karar bağlanacak…

Bizler böylesi bir ortamda seçimlere katılıp katılmamayı, yeniden boykot kampanyasını yapıp yapmamayı tartışırken geriye dönüp daha önce aldığımız kararları da gözden geçirip, nelerin değişip değişmediğini de değerlendireceğiz.



Eroğlu Kıbrıslıları için seçenek değildir!

Birilerinin gözünü öfke bürümüş olabilir ama bizler açısından konu nettir. Ulusal Birlik Partisi, Kıbrıs’ın kuzeyindeki ayrılıkçı yapının yapı taşlarındandır. Yağma, yolsuzluk, usulsüzlük ve zorbalık liderlik pozisyonundaki parti kadrolarının her bir hücresine işlemiş bir parti yapılanmasına sahiptirler. Zaman zaman döneme yönelik takiyeler, sahte açıklamalar yapsalar da UBP’nin aklındaki tek şey taksimdir. Unutanlara hatırlatırcasına son Londra ziyaretinde de Kıbrıslılığı tanımayan, Kıbrıs’ta yalnız Türk ve Yunan halkları olduğunu söyleyen de Eroğlu’dur.

Seçim üstü, hayatında ilk kez siyasi amaçlarla güneye geçip DISY ile bir kez görüşerek ne kadar barışçı olduğunu, iki toplumlu etkinlikleri desteklediklerini de söylemeleri takiyenin ta kendisidir. UBP tarihin her döneminde iki toplum arasında her türlü ilişkiye karşıydı, karşı olmaya da devam etmektedir… Türkiye’den gelecek dayatmalarda çözüm yönünde birkaç adım atıyormuş gibi yapmaları sahtekarlığına YKP inanmadı, inanmamaya devam edecektir.

UBP, siyasal tanımının tam gereği olarak ırkçı ve faşist unsurları bünyesinde barındıran bir partidir. Aşırı sağda bulunmasından dolayı eski MAP başkanı bu partiden, UBP’den milletvekili olması sakıncalı görünmedi. UBP’nin geçmişinde de Türk-Bir, Türk Ocakları, Ülkü Ocakları gibi paramiliter örgütlerle bağlantıları oldu. Zaten daha Eroğlu’nun adaylığı açıklanmadan kimler kendilerini destekleyecek diye ortalığa çıktığına baktığınızda UBP’nin siyasal yelpazedeki yerini tam olarak görürsünüz… Bu kadar aşırı sağda olması onları elbette Türkiye’de süren Ergenekon Davası sanıkları ile ayni yerde durmayı, ayni kaderi paylaşmayı da getirmiştir. Sanıklardan birini Kıbrıs’tan tek ziyarete giden bugün UBP’den vekil olan birinin olması bu nedenle tesadüf değildir. 1998 seçim macerası da bu davanın tutanaklarına yansımıştır.

Bazıları kafa karıştırmak için UBP içinde gençlerin olduğunu, bunların da liberal demokrat olduğunu ortalığa yaydıkları Annan referandumu sonraki süreçte de YKP buna tepki göstermiş ve bunun ciddi bir manipülasyon olduğunu söylemişti. Bugün liberal demokrat olduğu iddia edilen “genç”lerin(!!) neler yaptığını yaşayıp görmekteyiz ki bu davranışlara yalnız aşırı sağcı partilerden başka yerde rastlanmaz…

Bu nedenle bölücü, karanlık ilişkiler içinde olan, aşırı sağcı, taksimci parti olan UBP adayı ile YKP’lilerin hiçbir şekilde işi ve ilişkisi olamaz. YKP için Eroğlu bu nedenlerle seçenek bile değildir, Eroğlu Kıbrıslıların da seçeneği olamaz…

YKP, 2000 seçimlerinin ikinci turunda Eroğlu-Denktaş kamplaşmasında da bu düşüncelerini söylemiş, bazı sözde ilerici ve demokrat kesimler ise bu düşüncelerinden dolayı YKP’yi Denktaşçı diye yaftalamıştı. Ogün ortaya koyduğumuz “ne Hitler, ne Mussollini” tavrımızın ne kadar doğru olduğu bugün çok daha net anlaşılmaktadır.

Bize o dönemde Denktaşçı deyip Eroğlu’na meyledenler şimdi de Talat düşmanlığı üzerinden Eroğlu’na meyletmesini seyretmekteyiz ki bu çok manidar bir durumdur. Bu kesimler şimdi ağızlarında boykotu geveleseler de akıllarının arkasındaki gerçek niyet istenirse görülebilir…

Ama Eroğlu bir seçenek olamadığı gibi Talat da bir seçenek değildir.



Talat da gerçek bir seçenek değildir!

YKP, siyasal olarak 1970lerin ortalarından beri CTP’nin de yer aldığı siyasi düşünce ile mücadelesini sürdürdü. Kurulduktan kısa süre değişen liderliği ile birlikte, özgürlükçü ve demokrat olamayan, dogmatik bir sol düşünceyi savunmuş CTP’nin 90 sonrası macerasına da YKP hep eleştirel yaklaşmıştır. Bugün savruldukları merkez siyasetinde zaman zaman milliyetçi, ulusalcı sol söylemleri bu nedenle bizleri hayrete düşürmemektedir.

CTP’nin hükümetlerde bulunduğu dönemlerde taksim süreçleri hep “barışçıl” yollarla ileriye doğru ciddi seyir halinde oldu. Bunlardan en önemlisi İTEM yasasıydı, bunu meclisten geçirip yasallaştıran CTP oldu.

2003 sonrası hükümete gelen CTP ise hem bu İTEM yasasını pratikte ileriye taşıdı, hem de demografik yapının değişmesine ciddi katkılar yaptı.

CTP haricinde başka bir siyasi parti hükümette olsaydı bu kadar “barışçı” olur muydu bilinmez ama Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türkleştirme-Sunni-İslamlaştırma adeta kuzeyin her metre karesine işlendi. Ada baştanbaşa bayraklarla ve camilerle donatıldı. Kuran kursu talepleri doğallaştı.

Irkçı, ayrılıkçı, şoven açıklamalar her yana sindi. Talat başta bulunduğu tüm süreç boyunca “Rumlar barış istemez”, “Rumlar bizim nefes almamızı bile istemez” deyip deyip durdur.

Kuzeydeki ambargoların Kıbrıslı Türklere değil tanınmamış devlete olduğunu bildiği halde Kıbrıslılara hep yalan söyledi. BM, AP gibi uluslararası örgütlerin Kıbrıslı Türklere yapılan ambargoların kaldırılması çalışmalarına da hep “kuzeyde egemen bir yapı var, kendi uygulamasını kendi yapar” diyerek dolayı tanınma talepleri ile cevap verdi.

“Bu memleket bizim biz yöneteceğiz” sloganı ile geldi, bir röportajında net olarak son durumu ortaya koydu, “otur derlerse otururum”!

Birileri “Kıbrıs’ta barış engellenemez” sloganlarını Ban Ki Moon ziyaretinde sıkça dile getirerek komik de duruma düşmektedirler. “Kıbrıs’ta barış engellenemez” sloganın en güzel atılacağı yer Talat’ın ofisinin önündür çünkü masaya Türkiye önerilerini koyarak görüşme masasını saboteleyen bizzat Talat’ın kendisidir.

‘Yer demir, gök bakır’ filmi gibi yerin bölünmesi Denktaş’ın işi idi göğün bölünmesi de Talat’ın işi oldu, yani Taksimin ileriye taşınmasında, bölme işleminde, ‘yer Denktaş, gök Talat’ görevi bölüşüldü.

Taksim fikri son 6 yılda her yana sindi. Kıbrıslılığı tüketen nüfus akışı 6 yılda çok ciddi ileriye taşındı. Yukarda da dediğimiz gibi “barışçıl” yollarla Türkleştirme-Sunni İslamlaştırma Kıbrıs’ın kuzeyinde her yanda hissedilmektedir.

Bunca yapılandan sonra solcu-sağcı, barışçı-statükocu ayrımı da ortadan kalktı. Kim ne, kiminle kim arasında ne fark var artık belirsizleşti…

Tüm bunlar elbette Talat’ın eseridir, Talat’ın buna ciddi katkısı vardır. Bu nedenle bugünlerde “Kıbrıs’ta barış engellenemez sloganı” en çok Talat’ın kapısının önünde atılmayı hak ediyor…



Yeniden bir kez daha nüfus ve insan hakları

Böylesi bir ortam içinde birileri nüfus konusunu gündeme getirerek bizlere insan hakları dersi de vermeye çalışmaktadır. YKP daha önce söylediği gibi her bireyin insan hak ve özgürlükleri ile birlikte yaşaması taraftarıdır. Oy verme, seçmen olma, vatandaşlık gibi konuların diğer insan hak ve özgürlüklerinden farklı konular olduğunu ama Kıbrıs’ın kuzeyinde bu durumun manipüle ederek Türkiye’nin burada egemenliğini pekiştirmesine, Türkiye’nin fetih politikalarına birileri çanak tutmaya çalışmaktadır ki bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bugün itibari ile Kıbrıs kuzeyinde demografik yapı öyle bir değiştirilmiştir ki seçim sonucu önceden tayin edilebilecek duruma gelmiştir. Bu nedenle YKP bu duruma karşı da açıkça mücadelesini sürdürecektir.

YKP, insan hakları dersi verenlerin sahtekarlıklarını da deşifre etmeyi sürdürecektir. Bizlerin insan haklarını tanımadığımızı iddia edenler, en temel insan hak ve özgürlüklerden olan ana dilde eğitim hakkını ve ibadet özgürlüğünü bizzat kendileri katmerli şekilde çiğnemektedirler.

Ancak buraya getirilen/taşınan insanları oy deposu görüp sahte cennet vaadi ile oylarını çalmak isteyenler, onların gerçek insan hakları ihaleleri ile ilgilenmemektedirler. Onbinlerce Kürt ve Arap çocuğunun ana dilde eğitim hakkı bu coğrafyada ciddi bir tartışma konusu bile değildir. Alevilerin ibadet özgürlüğünü de kimse tartışmamaktadırlar. Aleviler yoğun yaşadığı yerlere Kıbrıs’ın mimarisi ile alakası olamayan yüksek minareli camiler yapanlar, Alevilerin Cemevleri taleplerine yıllarca sessiz kalmışlardır. Halen Kıbrıs’ta tek bir Cemevi yine bireylerin kendi katkıları ile devam etmektedirler. İşin tuhafı onlara Cemevi yapmayan idare, onların köylerinde kullanmayacağı Camiler için tonlarca para harcamaya devam etmektedir. Alevi çocuklarına zorla din eğitimi veren bu anlayış dönüp bize insan hakları dersi verebilmektedir, YKP olarak onlar “teşekkür ederiz, almayalım” diyoruz…

İnsan haklarından bahsedenler, buraya getirilen insanların İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de yer alan barınma, insanca yaşama, kendi dilinde eğitim alma, ibadet özgürlüğü, onuru ile yaşabileceği ücret alma haklarının hiçbirini sağla(ya)madığı gibi onların emek eksenli örgütlenerek haklarını arama, 40 saatlik güvenceli çalışma haklarını da bizzat engelleyerek onların kölelik koşullarında çalışmasına ve yaşamasına da zemin hazırlamaktadırlar. 1974 yılından beri süren bu kölelik çarkına her parti alet olmuştur, ancak oyları kendi lehlerine toplama için şimdi seçme seçilme hakkı bahane edilerek sahte insan hakları savunucusu kesilebilmektedirler.

Bir kez daha hatırlatalım;

Şubat 2009’daki Olağanüstü Kurultay Kararında bu durumu net olarak ortaya koymuştuk;

“Cenevre Konvansiyonuna göre işgal edilmiş topraklara nüfus taşınması savaş suçudur... Bu tespit çok kez es geçilmekte, yok sayılmaktadır. Hatırlatmak gerekirse, 12 Ağustos 1949'da kabul edilen Cenevre Konvansiyonuna göre: “Korunmuş kimselerin işgalci güç tarafından işgal edilmiş bölgeden başka bir bölgeye, işgal edilmiş ülkeden başka bir ülkeye bireysel veya kitle halinde zoraki taşınmaları, kovulmaları, her hal ve karda ve şartta, hangi durumda olursa olsun yasaklanmıştır.(…) İşgalci güç işgal etmiş olduğu bölgeye kendi sivil nüfusunu taşıyamaz” (4. Protokol, Madde. 49) (http://www.icrc.org/ihl.nsf/FULL/380?OpenDocument)

Bu ortadayken 1974’ten sonra yasadışı bir idare yaratıldı, Türkiye’den nüfus taşındı ve bu idare bu kişilerin ciddi bir kısmına yurttaşlık dağıttı ve bugün de dağıtmaya devam ediyor... Verilen yurttaşlıklardan oluşan seçmenlerin rakamları tek başına seçimin sonucunu tayin edebilecek duruma gelmiştir.

(…)

Böylesi koşullarda oluşan bir seçmen listesi zaten yasal kabul edilemez; ancak daha da vahimi yıllardır gayrı yasal olarak dıştan yapılan çeşitli müdahalelerle kendi yaptıkları yasaları bile çiğneyerek bu seçmen listeleri de şişirilmektedir...

Geçmişte birçok kez basına da yansımıştı, burada yaşamayanlara sahte adresler verilerek seçmen listelerine eklendiği tespit edilmişti. Örneğin 2000 seçimleri öncesinde Yeniçağ Gazetesinde de yayınladığı gibi TC Uyruklu İhsan Öcalan, sahte adres gösterilerek Değirmenlik Seçmen Kütüğüne kaydedilmişti. (http://www.ykp.org.cy/ybh/secim2000/belge/haber.htm) Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu nedenlerle bile yasal da olmayan bu seçmen listelerine güvenilemez de...

Ayrıca CTP'nin idarenin başında olduğu sürede aktif nüfus da 500 bini bulmuştur, bu da seçim propaganda sürecinde etkili olacaktır...

(…)

Nüfus konusu tartışılırken Yeni Kıbrıs Partisi hem sözde sol, hem de sağdan sürekli saldırı görmektedir. Yeni Kıbrıs Partisi her bir bireye önce insan olarak bakarak ve her bir insanın hakları ile özgür ve onuru ile yaşaması için mücadele eder. Ama Kıbrıs’ın kuzeyinde demografik yapının değiştirilmesi bir mühendislik sürecidir. Adanın fetih sürecinin pekiştirilmesi, Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırılması için Türkiye Cumhuriyeti’nin derin ve sivil yönetimleri tarafından yapılan siyasi bir harekettir. Yeni Kıbrıs Partisi bu siyasi harekete karşıdır ve bunun için mücadele etmektedir.

Dini, dili, etnik kimliği ne olursa olsun Yeni Kıbrıs Partisi’nin hiçbir birey ile sorunu yoktur…

Kimin seçmen olduğu, nüfusun tam olarak kaç kişi olduğu gibi konular netleşmeden bir seçimin demokratik ve şeffaf olduğunu iddia etmek mümkün değildir...

Yeni Kıbrıs Partisi, daha önce de öneriler ortaya koymuştu, bu yöndeki tavrında ısrarcıdır.

Bugünkü koşullarda, bir antlaşma yapılıncaya kadar 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığı olanların seçme ve seçilme hakkı olmalıdır.

Kıbrıs sorununun çözümü ancak Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında yapılacak bir federasyon antlaşmasıyla olasıdır. Onun için Kıbrıslı Türklerin sayısından fazla Türkiyelinin yurttaş yapılmasıyla nüfus yapısının değiştirilmesi, yapılacak olan bir federasyonun Türkiye ile yapılması demek olacak ki böyle bir durumu Kıbrıslıların kabul etme olanağı yoktur.

Türk askeri ve Türkiye’den taşınan nüfus, sorunun en zor çözülecek parçalarıdırlar ve yeni yurttaş yapılması antlaşmayı zora sokmaktadır.

1974 sonrası uluslararası hukuka aykırı olarak TC den taşınanlara verilen tüm yurttaşlıklar, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlık hakkını evlilik ve Kıbrıslılarla evlilikten doğum ile elde edenler hariç, iptal edilmelidir.

Nüfus taşıma işlemi durdurulmalı, Kıbrıs’ın kuzeyine taşınan nüfus, insan hakları da gözetilerek, kademeli olarak hemen azaltılmaya başlanmalıdır.

Ayrıca uluslararası gözlemciler kontrolünde bir nüfus sayımı da hiç geciktirilmeden en kısa sürede yapılmadır.

Yeni Kıbrıs Partisi, bu görüşleri çerçevesinde yıllardır mücadele etmektedir, mücadelesini bu temelde sürdürmeye devam etmekte de kararlıdır.”



Seçime seçim diyebilmek için ne yapılmalı?

Yine daha önce gündeme getirdiğimiz, geçen sene Olağanüstü Kurultay Kararımız ile “Seçime seçim diyebilmek için ne yapılmalı?” özetlediğimiz önerilerimizi de hatırlatırız;

“Siyasi partilerin serbest çalışmalarına olanak verme açısından, “seçime seçim diyebilmek için;

a. Devletin, yönetimin “milli” diye tanımlayıp, böylesi bir politikayı savunması önlenmelidir,

b. Dezenformasyon suç olmalı ve cezası ile kimin bu suçu izleyeceği tanımlanmalıdır,

c. Savcıların başsavcı izni olmadan görev yapmalarını engelleyen uygulama yasayla değiştirilmeli ve onların bu yasağı izlemelerine olanak tanınmalıdır,

d. Savcıların bu görevlerini yapmak için poliste görev bölümü ele alınıp olanak yaratılmalıdır,

e. Parti ve seçim yasası değiştirilmeli ve partilerin alabileceği yardımlar izlenecek şekilde düzenleme yapılmalıdır,

f. Okullarda ve eğitim yerlerinde partiler aleyhine propaganda yasaklanmalı ve partilerin işlevleri tanıtılmalıdır,

g. Kıbrıslıların iradesinin yansımaması ve Türkiye’nin kontrolünde bir yapının korunması için TC’den taşınarak artırılan nüfus ve seçmen durumu yeniden düzenlenmeli. Uluslararası gözlemciler ve şeffaf metotlarla, Kıbrıs Cumhuriyeti kayıtları da kullanılarak tam şekli ile nüfus yapısı ortaya çıkarılmalı, uluslararası andlaşmalar göz önüne alınarak seçmenler belirlenmelidir.”



Sonsöz

Usulde farklı olsalar da Talat ve Eroğlu arasında özde fark yoktur bu nedenle birinden diğeri seçme diye bir tercih de YKP açısından düşünülemez…

Böylesi bir noktada YKP’nin mücadele için hangi yollarla seçenek yaratacağı önem kazanmaktadır. Önümüzdeki bir ay içinde YKP Kıbrıs’ın her iki yanında yapacağı toplantılarla, üyeleri, sempatizanları ve parti dostları ile çeşitli platformlarda bir araya gelerek bunun cevaplarını arayacak…

Ancak Kıbrıs’ta Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların tüketilmesinde önemli evreye gelindi. Taksimin kalıcılaştırılması sürecinde önemli bir aşamaya geldik.

Şimdi yaşamın her alanına sanal veya fiziki BARİKATLAR kurup direnme, taksimcilere karşı GEÇİT YOK sloganlarını yükseltme zamanıdır…

Şimdi sokakları yeniden kazanma zamanıdır…

Şimdi sahte seçenekler arasında tercih yapma değil, kendi seçeneğini yaratma mücadelesidir…

Ama her şeyin ötesinde hala kazanmak için umut var; hem de statükocuları ürpertecek kadar UMUT VAR…

Şimdi umudu BARİKATLARda büyütme zamanıdır…

YKP Yürütme Kurulu
10 Şubat 2010

~~~~~~~~~

4 comments:

  1. From:
    /kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2139

    "In your document you tackle some very important and difficult dilemmas.

    One is addressing what to do for the upcoming elections in the north. On that occasion, you explore the difficulties and threats posed by the fascist right-wing, separatists, Eroglu and the National Unity Party and the Ergenekon conspirators who are connected within that network. Very correctly, you say that they are very different from DISY in the south who are oriented toward some form of Bicommunal re-approachment and a reunification of our communities.

    You also correctly criticize the fake left, CTP and Talat, who represent the "progressive" and fake-socialist version of militarism and imperialism, and who are engaged, as you say, in occupation, ethnic cleansing, illegal colonization and corruption at all levels.

    You correctly say that for the last few years the policy of the fake left CTP and Talat has been a soft and "peaceful" partition of the island - backed up, of course, by the armed might of the biggest military power in our region that occupies our country.

    I must say that your critique is very daring, and it goes to show that the fake left and "socialist" Government of Cyprus continues to lie about Talat and his party, presenting them to us as "the only choice" for peace and reconciliation. Your document, along with several articles by Şener Levent, are of unique value in exposing the fake left liars and hypocrites in both of our communities. The party leadership in both cases reeks of opportunism and professional lying on a day to day basis..."
    /kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2139

    ReplyDelete
  2. From:
    /kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2139

    "...your critique of all these fake left liars reminds me of a joke that goes around in some Revolutionary Socialist circles in the US - it's often used about these types of politicians:
    "Do you know how to identify when he's lying?"
    "No, I don't know. How do you do it?"
    "YOu can see that his lips are moving."

    At this point, it seems that the leaderships of both CTP and AKEL are up to their necks in lies and hypocricy. Pursuing "socialist" versions of racism, apartheid and militarism, "socialist" versions of imperialist pacification, "socialist" versions of ethnic cleansing. They are totally immersed in authoritarian pathology, and doing everything to enforce it on all of us, as well.

    Our people are not going to let this pass. Neither the Turkish Cypriot community nor the Hellene Cypriot (greek cypriot) community will survive - at all! - if we allow these liars to set up a "final solution" for us based on lies, injustice, and the machinery of imperialism. At some point or another, a new erruption will be triggered by the systematic injustice that will overturn the present path of destruction that we are on now."
    /kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2139

    ReplyDelete
  3. From:
    /kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2139

    "...Your document is once again a very good testimony against the human rights violations that continue to be perpertrated by the military occupation regime in the north, both against the indigenous people who were "cleansed" and expelled from our own homelands, and against the remaining indigenous people, the Turkish Cypriots, who are now facing the possibility of total absorption into the ethnic fabric of the occupying power and subjugation to the illegal settlers.

    Thank you, for noting once again that what we are suffering in the form of enforced settlement is a systematic and continued violation of the Geneva Convention. Even President Christofias wants to forget that nowadays, and offered to make a "gift" to the occupation regime to allow a violation of "only 50.000 settlers".

    Also thank you for speaking out against the new phenomenon of forced islamization of the occupied territories in the north, even as the Constitution of Turkey is strictly for a seculal civil society, curtailing the political power of religious institutions greatly. And thank you for noting that the Alevi community's rights are still being ignored by the occupation regime, and noting the need for recognition and support for Cemevis by the authorities. All religious and cultural communities must be given room to breath, given support to exist and to continue to cultivate their forms of culture and worship in ways that are harmonious to a wider sense of social peace and justice.

    Your sensitivities on these issues show that there is VERY much that can be a good basis for unity and solidarity with progressive and radical Hellene Cypriots, and even with average, "centrist" or neutral people within our community. There is a lot in your positions that helps to unite our two communities.

    I believe that your document ought to be translated in greek and english and published widely.

    This period is crucial, and a good one for such publication; we need more political bridges between our communities that BY-PASS the fake left leadership and to help us orient our population not only toward a more generic unity but also more specifically toward a Socialist unity."
    /kalimerhaba_HellenoTurkish_Community/message/2139

    ReplyDelete
  4. Dear friends of YKP and Baraka you must have heard already, but be warned once more: This site of Petros Evdokas and Solon Antartis (misleadingly called "Cyprus Indymedia") is a unadulterated pro-Enosis site that draws its best friends from the EOKA B' and the G/C neo-nazi milieu. You are doing a great disservice to both Greek Cypriot internationalists and to yourselves when you "legitimize" this den of Blue Wolves with your contributions: STAY OUT OF HERE!
    With comradely greetings,
    A G/C Anti-Fascist

    ReplyDelete